Hayatta Kalma İçgüdüsü;
Hiç insanın en umutsuz anlarda bile hayatta kalmak için neden bu kadar mücadele ettiğini düşündünüz mü? Karşılaştığımız acılar ve zorluklar karşısında neden pes etmiyoruz? Sanırım cevap bilinçaltımızın derinliklerinde saklıdır.
Hayatta kalma içgüdüsü, milyonlarca yıl boyunca doğal seçilim yoluyla evrimleşen biyolojik bir mekanizma olmuş olmalı... Atalarımız, vahşi hayvanlar ve doğal felaketler gibi hayati tehlikelerle her gün karşı karşıya kaldı. Tehlikelerden kaçan ve güvende kalmayı başaranlar daha uzun yaşadı ve bu hayatta kalma güdüsünü genlerine aktarmış olabilir.
Doktora sorsanız hayatta kalma tepkilerimiz, amigdala, hipotalamus ve beyin sapı gibi eski beyin yapıları tarafından yönetilir der. Bu bölgeler, savaş ya da kaç gibi otomatik tepkilerden sorumludur. Örneğin, sıcak bir şeye dokunduğunuzda elinizi anında çekersiniz, üstelik bunu farkına bile varmadan yaparsınız. Bu, bilinçaltınızdaki hayatta kalma sisteminin devrede olduğunun bir işaretidir!
Ağrı ve acı ve hatta işkence içinde bile çoğu insan hayata tutunur. Peki neden? Koyverip ölsek daha kolay değil mi? Zaten hayatın sonu herkes için aynı ölüm... Ancak, sanırım vücudumuzdaki her hücre hayatta kalmak ve iyileşmek için programlanmıştır. Ağrı, tehlikeden kaçmamızı veya yardım aramamızı sağlayan bir sinyaldir. İnsanlar, daha iyi bir geleceği hayal etme yeteneğine sahiptir. Zor zamanlarda bile "her şey daha iyi olacak" inancı bizi hayata bağlar. Sadece kendimiz için değil, sevdiklerimiz için de hayatta kalmak isteriz belki de... Duygusal bağlar, zorluklara karşı dayanma konusunda güçlü bir motivasyon kaynağıdır. Zihnimiz, acının etkisini azaltmak için inkâr ve umut gibi başa çıkma mekanizmalarını devreye sokarak bizi hayatta tutar.
Yaşama arzusu, milyonlarca yıllık evrimin bir armağanıdır. Bilinçli düşünme yeteneğimiz tükense bile, bilinçaltımız hayatta kalmamız için savaşmaya devam eder.
Bir sonraki zorlukla karşılaştığınızda unutmayın: Hayatta kalmak, dayanmak ve gelişmek için tasarlandınız.
Dr. Bilinç Dolmacı
Comments