Günümüz insani gelecek kaygısı, geçim, konfor ve kolektif mutluluğu için kendisini yoğun bir tempoda uğraşırken bulmakta ve bireysel bekasına odaklanmaktadır. Gelişen dünya ve değişen yaşam şartları karşısında bu süreç doğal görünmektedir.
Ancak bizler kişisel olarak bu tempoya yoğunlaşmışken çoğu zaman toplumsal denge ve hassasiyeti göz ardı edebiliyoruz. Sermaye bazlı ekonomik özgürlük ve bireyselliğin ön plana çıktığı bu dönemde insanoğlu insan olmasının gerektirdiği bazı özellikleri unutabiliyor. Örneğin bir işe yetişmek için koşarken başı sıkışmış bir yurttaşa dönüp bakmak, 5 dakikalık bir yardım eli uzatmak gibi kaygıları artık taşımaz olduk. Dert kendi başımıza gelince dert oluyormuş gibi davranmak kolayımıza gidiyor. Halbuki bir toplumu gelişmiş yapan unsurlardan biri de diğer vatandaşlara gösterdiğimiz ilgi ve hassasiyet oranında daha çağdaş ve medeni yaşayabileceğimiz değil mi? Bireysellik toplumları bir yere kadar götürür ancak bir aşamadan sonra toplumsal denge ve hassasiyetler yaşadığımız çevre şartlarını da belirler olmaya başlar ve bireysel kontrolümüzden çıkar. Çevre, sağlık, sosyal ilişkiler, güvenlik ve saygınlık hep bu esas üzerinden ilerler.
Dolayısıyla yaşam mücadelesi ve hedeflerimiz için uğraşırken kendimiz gibi başka insanlarla iç içe olduğumuzu unutmamak, ahlakın ve insan olma özelliklerinin gereğini yerine getirir bir vatandaş olmayı da başarabilmeliyiz. Aksi takdirde kendimiz sağlam olmaya çalışırken içten kırılmakta olduğumuzu fark edemeyiz ve herkes yapraklar gibi ayrı yerlere savrulur durur.
Dr. Bilinç Dolmacı
コメント